Sabır&Sızlık
Yoga
yaparken, sabırsız biri olduğunu düşünerek matın başına geçiyorsan, fazlasıyla
zorlanabileceğini ancak bu hali yumuşatmak, sabırsızlığın çoğu zaman sızı veren
-sızlık halini bırakmak için de daha doğru bir yer olmayacağını belirtmek
isterim sabırsızlığı bilen biri olarak.
“O çok
sabırlıdır”, “Ben
öyle sabredemem, ağır hareket edemem, tez canlıyımdır” gibi cümleler duymaya ya da kurmaya alışkın olabilirsiniz.
Çoğu zaman sabır sanki kötü
bir şey gibi
gösterilir, ben öyle algıladım uzun yıllar. Sabırlı olmak, sıkıcıdır. Sıkılmak
ise zaten berbattır. Kimse sabretmek istemiyor artık, bir eylemde
bulunuluyorsa, o vakit sonucu da hemen almak istiyor.
Oysa
hepimiz biliyoruz: Çayın
bile demlenmek için zamana, çayı bile demlemek için sabıra ihtiyaç vardır. Her şeyin demlenmesi gerekir hayatta, duyguların, sözcüklerin,
bilgilerin ve birçok şeyin.
Yogaya
başlamadan önce sorular yöneltildiğinde, ilk 3 sorudan ikincisi (iyimser bir
bakışla) “kilo verebilir
miyim, forma girebilir miyim” oluyor. Bu gayet normal bir soru, hemen yoga
ile pilates kıyaslaması yapılıyor, pilatesin “anında” sonuç verilmesi de
sohbete dolanıyor. Elbette, yoga bir spor değil. Elbette, pilates yoga kökenli.
Elbette, yoga sadece fiziksel bir çalışma değil, ama çok ciddi bir fiziksel
çalışma diğer yandan. Ben de bir yoga eğitmeni olarak, tüm samimiyetimle bir
süre düzenli derse gelinmesini ve yoganın nasıl bir his, bedende ne gibi bir
gelişim yaratabileceğini bizzat deneyimlemelerini öneriyorum.
İki üç
dakika nefes çalışmasına bile sabrımız olmayabiliyor, iki üç kişiden oluşan
sırada bile beklemekten hoşlanmıyor, ardından “başka kasa yok mu” diye
haykırabiliyoruz. Çok normal, elbette, başka ne olabilir ki? Kendimize azıcık
izin verdiğimizde, kendimize zaman verdiğimizde nefesi derin derin alıyoruz da,
nedense nefesi bir anda bırakıyoruz. Neden? Bir sonraki derin nefesi almak için. Acelemiz var, telaştayız. Neden?
Kendimde
de benzer telaşlar olmuştur, olmaktadır kimi zaman. “Telaşın” olduğu bir evde
büyüdüm, bunun da etkisi olmuştur belki. Bir süre telaş içinde yaşarken,
sabırsızlığın bana ait bir karakter özelliği olduğuna inandım. Başka türlü
düşünmek hoşuma gitmezdi galiba, ben
sabırsız biri olarak doğmuştum ve nokta. Sabırsızlık
halinde yaşarken, içinde boğulurken, bir şeylerin tam da doğru olmadığını çok
şükür farkedebildim.
Sabırsızlık,
telaş bir özellik değildi. Bu, bir karakter özelliği değildi. "Nasıl
birisin kuzum? Çok sabırsızımdır." Hayır, bu abartıldığı durumlarda bir
hastalığa dönüşebiliyordu. Stres işin içine karışınca veya uyandığın her gün,
aynı miktarda telaş, sabırsızlık, hadi devam edelim huzursuzluk, yerinde duramama,
kendinle başbaşa kalamama, ağzını boş tutamama vb. devam ediyorsa, bakmak
gerekir bu sabırsızlığın kökenine.
Kitapçının
birinde, elime aldığım kitabın sayfasında rastladım sabırsızlık hissinin
derinlerinde neler olabileceğine. Karşıma bir ağaç çıktı: Öfke duygusunun
ağacı. Anjali&
R. Sriram’ın kaleme aldığı Yoga
und Gefühle* isimli kitapta, Yoga Sutra ve Natya Shastra felsefelerinden
yola çıkılarak yoga ve duygular konusu kaleme alınmış.
Öfke
bir duygu, ama bunu yaşadığımızda ona eşlik eden bir sürü duygularda var
oluyor. Bir ağacın dalları gibi, duygunun da dalları oluyor, kökü oluyor.
Öfkenin kökünde bir rakip, bir düşman var, dallarında budaklarında ise başka
hisler. Öfke, kötü bir his değil. Gerekli zaman zaman, kendimizi korumak,
sevdiklerimizi korumak adına şart olduğu yerler var. Öfkenin oluşmasındaki asıl
neden adaletsiz, haksız bir durumun yaşanması. Sanki bir savaş oluyor, belki de
gerçekten bir savaş yaşanıyor: Yaşadığımız yerde veya bizzat içimizde.
Kısacası, öfke varken bir düşman oluyor etrafımızda. Son derece güçlü bir duygu
öfke, içimizde yüksek enerjileri harekete geçiriyor, engelleri aşmamıza
yardımcı oluyor, yeni bir başlangıça adım atmaya kimi zaman.
Ancak
öfke hissi tek başına hareket etmiyor. Sadece öfkelenmiyoruz, öfkelenirken
başka hisler de eşlik ediyor. Ana his belki bir adaletsizlik durumu, ama gurur,
kıskançlık, hırs, değişkenlik, isyan etme, bulanıklık, barış isteği,
sabırsızlık da yer alıyor öfkenin yanında. İşte aradığım şey çıktı, öfkenin yanında sabırsızlık da var.
Ne
hissettiğimizi, neden hissettiğimizi bilmek, o duyguyla hayatımızda ilerlemek
ne kadar da önemli. Bazen duygularımızın ne kadar karmaşık olduğundan, ne
hissettiğimizden emin olmamaktan yakınırız. Bunun sebebi tek bir his değil,
özellikle güçlü hislerin etrafında birçok eşlik eden hissin olduğunu kendimize
hatırlatabiliriz. Öfkeliyken, sabırsızlığa kapılıp, asıl sorunu, haksızlığı-
adaletsizlik durumunu çözmekte aceleci davranmaya çalışma ihtimali
yükselecektir örneğin.
Sürekli
sabırsızlık halini korumak, belki de, hatta belli ki içte yaşanan bir savaşa
işaret edebiliyor. İçimizde
kış uykusuna yatmış ama rahat olmayan güçlü hayvanlar gibi bizimle her yere
gelen bir hisse dönüşebiliyor bu öfkeler. Başımızı
ağrıtıyor, migren oluyor, göz bozuluyor, karaciğer kaldıramıyor bu öfkeyi.
Sabırsızlık
ve öfke ilişkisine göz atmak bu yönden ilginç geldi bana. Bunun dışında, anda olamama ve aşırı kontrolcülük de var sabırsızlık konusunda. Sanki hayatımın tanrısı benim ve
her şey benim ayarladığım zamanlamada gerçekleşmeli. Kendini bir türlü serbest
bırakamama hali de eklenebiliyor. Arkadaşlarla buluştuğum zamanlarda, kafasına
daha gelmeden önce kaçta kalkacağını belirlemiş olan insanlar tanıyorum. Çoluk,
çocuk vs. değil de, kontrolcülüğün buram buram hükmünü sürdürdüğü kişiler.
Kontrol: Arkadaşlara sadece şu kadar saat ayıracağım. Sonra kalkar giderim.
Geleceğe
dair bir vizyonumuz var, planlarımız, hedeflerimiz belli, onların olma halinin
dışında hiçbir şey önemli değil. Hafif bir ukala tavır, ağır bir kendini
beğenmişlik. Bir adım ilerisi, sevdiğimiz işleri uzun uzun yapmak, sevmediğimiz
işlerden kurtulma isteği. Veya etrafımızdaki insanlara dair, sadece sevdiklerim,
sadece bana iyi gelenler benimle olsun, onlarla uzun uzun olayım, onun
dışındakilerle geçireceğim her an kayıp. Sonuç olarak, kafamızda her şey ikiye
ayrılmış durumda. Gerekli
ve gereksizler. Her
şeyi belirlemişiz ki! Bu durumda sabretmek, zaman kaybetmekle eş anlamlı
tabi.
Halbuki “ İyi veya kötü diye bir deneyim yoktur, her anda her yaşanan
büyük anlama sahiptir, bunu anlayıp anlamamak bizim elimizdedir. Bir şeyleri
hemen bitirip yaşamak, sonrasında daha önemli olan, hayalindeki bir üst
basamağa çıktığını sanma hissi zamanla hem nesneleri hem de insanları
küçümsemeye, kendini de beğenmeye yol açar” ** diyor elimdeki kitap,
katılıyorum.
Yoga
pratiğindeki en büyük engellerden biri sabırsızlık. Belki de yoga dersine
gitmek için, gündelik hayatımızda geri kalan her şeyi gereksiz, anlamsız,
değersiz bularak hareket ediyor, matımızın başına geçmekten önemli bir şey
görmüyoruz. İster yoga matının üzerinde, ister otobüs beklerken, her an sabıra
ihtiyaç duyuyoruz.
Bence
herkes bir şekilde sabretmeyi öğreniyor, güç sabırdan geliyor, ben yoga ile
bunu öğrenmeye başladım. Matımda, bedenimde, nefesimde, devam ediyorum. Matın
üzerine geçip, yere çöküp oturduğumda, gözlerimle kalbime döndüğümde,
baktığımda kendime, sabırsızlığın yanındaki hislere bakma cesaretini yakalayana
kadar bir zaman gerekti. Bazen hiç bilmiyor gibi bir hal alsam da, biliyorum
ki, hayatta yaşanan her an, her durum, her olay,
hayatımızda yer alan her insan, kendince değerli, kendince kıymetli ve her şey
olması gerektiği gibi. Aceleye,
telaşa aslında gerek yok. Kalp biliyor en içte, zaman zaman, hatta zamanla
oraya ulaşmak mümkün.
**
Bir de bu aralar yogaya yeni başlayan öğrencilerde şu durum dikkatimi çekiyor. Ders sonrası belirli noktaların hafif ağrıması, yoğun hissedilmesi kişileri tedirgin edebiliyor. Spor ya da fiziksel bir uğraş içinde olan kişiler bilirler, hareket ettikten sonra beden eğer çok alışık değilse bu hareketlere, beden çalışır ve ertesi bir iki gün kendini hissettirir. Eğer şiddetli bir ağrı –acı yok, ancak çalışmanın verdiği hisler varsa normaldir. Çünkü yoga, ciddi bir fiziksel çalışmadır. Normalde koşarken, yüzerken, uzun yürüyüşler yaptıktan sonra hiç dokunmadığın yerlere çeşitli yoga duruşları sayesinde dokunursun. Buralar kendini ertesi günlerde hissettirebilir. Bu iyiye işarettir. Elbette kendini sakatlamak şeklinde bir ağrıdan bahsetmiyoruz. Duruşlarda zihin değil de, bedeninin sesini dinleyerek hareket edersen, “sınır” denilen noktanda nefeslerinle kalırsan, beden de zaten bir sorun yaşamayacaktır. Ama yoga sadece bir mayışma, sadece bir gevşeme, bir masaj alanı değildir. Bu yüzden derslerden sonra bedende esnemenin, çalışmanın verdiği hislerin olması çok normaldir.
Bir de bu aralar yogaya yeni başlayan öğrencilerde şu durum dikkatimi çekiyor. Ders sonrası belirli noktaların hafif ağrıması, yoğun hissedilmesi kişileri tedirgin edebiliyor. Spor ya da fiziksel bir uğraş içinde olan kişiler bilirler, hareket ettikten sonra beden eğer çok alışık değilse bu hareketlere, beden çalışır ve ertesi bir iki gün kendini hissettirir. Eğer şiddetli bir ağrı –acı yok, ancak çalışmanın verdiği hisler varsa normaldir. Çünkü yoga, ciddi bir fiziksel çalışmadır. Normalde koşarken, yüzerken, uzun yürüyüşler yaptıktan sonra hiç dokunmadığın yerlere çeşitli yoga duruşları sayesinde dokunursun. Buralar kendini ertesi günlerde hissettirebilir. Bu iyiye işarettir. Elbette kendini sakatlamak şeklinde bir ağrıdan bahsetmiyoruz. Duruşlarda zihin değil de, bedeninin sesini dinleyerek hareket edersen, “sınır” denilen noktanda nefeslerinle kalırsan, beden de zaten bir sorun yaşamayacaktır. Ama yoga sadece bir mayışma, sadece bir gevşeme, bir masaj alanı değildir. Bu yüzden derslerden sonra bedende esnemenin, çalışmanın verdiği hislerin olması çok normaldir.
**
Baraka
Yoga’da yoga yapmaya keyifle devam ediyoruz. Her nefesle biraz daha
çoğalıyoruz, bu da bana büyük mutluluk veriyor.
İple çektiğim
bir workshop, Ocak bitmeden gerçekleşiyor Baraka Yoga’da: Sevgili Zuhal
Özyurt’un vereceği Eril Enerji Denge- İçteki Çocuk- Elveda Sabotajcı Workshop’u 27 Ocak, Pazar saat 11.00’de gerçekleşecek Baraka Yoga
çatısının altında. Şubat ayında ise iki eğitmenlik eğitimine ev
sahipliği yapacak Baraka Yoga: Demet Sunar Caferzat ile Hamile Yogası
Eğitmenlik Eğitimi 9 Şubat’ta, Didem Oylumlu ile 200 Saatlik Yoga Alliance
Onaylı Temel Yoga Eğitmenlik Eğitimi 23 Şubat’ta başlıyor.
Gelin, Baraka Yoga'da buluşalım...
*
Anjali& R. Sriram, Yoga und Gefühle: Mit allen Sinnen Leben, Thesus Verlag
**Anjali&
R. Sriram, Yoga und Gefühle: Mit allen Sinnen Leben, Thesus
Verlag, S.97
Yoganin aslinda neden sadece bir spor olmadiğını anlatan bir yazi olmus bu. O matın üzerinde denize (hayatina) bir tas atiyorsun ve o, zaman icinde buyuk dalgalarla hayatina yayiliyor. Sabretmekse misal, o matin uzerinde sabrederek hayatta da sabirli olmayi ogreniyorsun. Bu yazilarin bir ders gibi arkadasim <3
YanıtlaSil