C-esaret
Yazı yazmaya yazmaya, zor geliyor tekrar boş sayfa önüne
oturmak.
Son sıralarda derslerimde ve kendi pratiğimde, hayatımda
cesaret konusu ön plana çıktı “kendiliğinden”...
Gitmek istediğim yerin manzarası. Ocak 2014- Güzelbahçe |
Kendi güvenli sayfaların arasında iki üç kelime karalamak
böyle değil, ama şimdi belki kimse okumayacak, belki hiç tercih etmediğim
kişiler okuyacak bu yazdıklarımı. Biraz
cesaret gerekiyor her şeyde. Basit bir yazıda bile.
Cesareti nereden almak gerekiyor? Düşünüyorum. Bazen
yukarıdan, gökyüzünden. Bazen aşağıdan, topraktan. Bazen, mümkünse,
yakalayabildiysen içinde bu ikisine uzanmayı, dokunmayı, o zaman tam içinden
geliyor galiba cesaret. Kalbinden, karnından hem gökyüzüne, hem toprağa doğru
uzanan bir nehir oluyor insan ve bütünleşiyorsun her iki yönle. Bir oluyorsun.
Cesur bir limon, Ocak soğuğuna inat güçlü, sarı ve zarif. Ocak 2014- Güzelbahçe. |
Çok cesur biri olduğumu düşünmüyorum, ama yakaladığım zaman
da o hissi, müthiş bir özgürlük oluşuyor içimde, sonra hemen dışımda. Hafiflik.
Açıklık. Önü yok, arkası yok, hep istediğimiz o “aydınlanma hali” işte. Çok
daha büyük, süslü resimlere ihtiyaç yok.
Eylemin, hareketin kendiliğinden gerçekleştiği ne varsa hayatta,
sanırım mükemmel oluyor. Kendimizi “salmak” anlamına gelmiyor bu. Bir takım
filtreler mevcut, gerekli hayatımızda. Önceden yaşamış olduğumuz
deneyimlerimiz, en büyük filtrelerimiz. Yeter ki hasarlı filtreler olmasın.
Yoganın ilk iki basamağı olan Yama ve Niyamalar, kendi
denizlerinde boğulurken, rüzgarlarında savrulurken sana elini uzatan cankurtaran
gibiler. Derslerimde özellikle yogaya ilk başlayanlara sıkmadan bahsetmeye çalışıyorum yama ve niyamalardan. Yoga ile ilk kez tanışanlara da çok iyi
geliyor bu evrensel ve kişisel kurallar/ öneriler.
Yamalar, çevreye karşı sergilenmesi önerilen etik
kurallardır Yoga’da. Ama ben Yamaları hep kendi adıma da düşünmeyi sevmişimdir, birçok kişi benim
gibi yaklaşıyor olabilir. Niyamalar ise kendimize karşı tavrımızda uygunlaması
önerilen etik kurallardır.
Yamaların ilk maddesi şiddetsizlik dediğimizde, yani ahimsa,
bir an şaşıran bakışlarla karşılaşıyorum. Yoga sadece fiziksel duruşlardan
ibaret değildir, sadece nefes tekniklerini de içermez. Şiddetsizlikle başlıyor
yoga sisteminin ilk kökleri. Şiddet gösterme kendine mat üzerinde, çevrene
gösterme, kimseye gösterme şiddet. Eylemin her hali bir şiddete dönüşebilir.
Ağızdan çıkan sözler, daha büyük şiddet riski taşıyor kanımca. Gerçi fiziksel
şiddetin her hali de uygulanıyor tüm dünyada. Yani şiddetin her hali, sözel,
fiziksel, ruhsal, hepsi. Hem çevreye söylediklerin, hem de kendine söylediklerin,
yediğin, içtiğin. İçeride ne varsa, dışarıda da o var. Bunu sevmesek de, neden
böyle oluyor desek de, öyle işte. İçte başlıyor tavrımız, halimiz. Benim
aklımdaki cesaret konusunu da barındırıyor ahimsa. Kendine güvenmek, kararlı
olmak, cesaretin oluşabilmesi için “şiddetsizlik” şart.
Hayata karşı kalbinin kapılarını, karşına ne çıkarsa, kim
çıkarsa çıksın aralayabilmek, cesaret işi.
Ama dürüstçe. Satya, yamaların ikinci maddesidir Yoga’da. Dürüst
olabilmek kolay mı? Çoğu zaman “sevdiklerimizi” kırmamak, oluşturduğumuz bir
parça ortak bahçeyi, diktiğimiz, belki tek taraflı suladığımız çiçekleri
kaybetmemek adına, doğruyu söylemek ne kadar da zor oluyor. Karşımızda yer
alana dürüst olmak, dürüst bir hayat yaşayabilmek, cesaret işi. Ama mümkün. Karşıyı
da geçelim, yine dönelim kendimize; kendine karşı dürüst olmak, en büyük cesaret
bence.
Satya, dürüstlüğü, doğruluğu, yalan söylememeyi, yanlış
anlaşılmalarda cesur bir şekilde kendini ifade edebilmeyi vurgular. Yaptığımız
bir hatayı kabullenmemek, başkalarının arkasından dedikodu yapmak, başkalarının
hakkını yemek, tutamayacağımız sözler vermek vb. hepsi dürüstlüğün bozulduğu
hallerdir.
Alexander Kobs, Die zehn Lebensempfehlungen des Yoga* isimli
kitabında, dürüst
olmama halinin, kişinin psikolojisine dair ciddi işaretler
verdiğini belirtir:
“Dürüst olmamak, içsel durum ve hayata dair beslenen korkularla
ilgilidir. Kendine güven, kendine saygı duymakla ilgili eksiklik mi yaşanıyor? Belli bir kişiye ya da duruma dair korku mu
besleniyor? Kişi kendini yalnız veya kabul edilmemiş mi hissediyor? Yaşamda
ulaşılmak istenilenlere dürüstlükle elde etmeninin mümkün olmadığına mı
inanılıyor?”
Abartıya, dolandırmaya kaçmamayı, çevremizdeki insanları,
olayları bir tehdit olarak görmemeyi hatırlatır Satya ve mutlaka ahimsa ile
bağlantıdadır. Birine doğruyu söylemek adına, ona şiddet uygulayacaksak,
harekete geçmeden önce, gerekirse sessiz kalma da tercih edilebilir. Elbette
zor sessiz kalmak ama, tavrımızdaki seçim bizim. Küçücük bir olaydaki
tavrımızın, bütüne yansıdığını unutmamak, göremiyorsak, gözleri biraz daha
açmak ve “görmek” çok kıymetli.
Cesaret olmayınca, kelimenin içinde saklı olduğu üzere, esaret içinde bir yaşam sürüyoruz. En büyük esareti, bizzat yaratıyoruz. Olanları, olduğu gibi görebilmek yine cesaret işi.
“ Satya’nın hedefi, her katmanda dürüstlüğü
içselleştirmektir. Bu kişilik üzerine ömür boyu gerçekleşecek bir öğrenme ve
çalışma demektir”, der Alexander Kobs. Ve ileriki sayfalarda ekler, “Satya,
dürüst olmak ve kişisel, ruhsal gelişim için kendi yolunu bulmak anlamına
gelir. Gerçeklikle korkusuzluğun yoluna adım atılır. Ancak dürüstlüğün yolu her
zaman rahat değildir, aynı zamanda çaba ve mücadele anlamına da gelir.”
Hayatı cesaretle kucaklayacağımız, öğrenmeye ve çalışmaya
açık olacağımız bir Şubat ayı dilerim.
*Alexander Kobs, Die zehn Lebensempfehlungen des Yoga, kitabından
alıntılanmıştır. Şahsen Almanca’dan çevrilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder