Öz hep öz

Bir sayfa kapanmaya hazırlanıyor, yepyeni bir defter açılacak sanki. Temiz. Kirletilmemiş. Bir şeylerin devamı gibi, ama her yıl kendi içinde yeni, kendi içinde yaşanılmamış. Büyüyor gibiyiz, yaşlanıyor, eskiyor, yoruluyor, ara ara böyle oluyor. Ama bir yandan deneyim kazanıyoruz, olgunlaşıyoruz, hayatı biraz daha yaşıyoruz. Hayat bize yeni yılda neler getirecek, bir beklenti, bir umut hatta binlerce. Değişen ne var, mevsimler, dış bedenler dışında diye soruyorum kendime. Özümüz? Öz hep öz.

Öz, zor bulunası bir nokta ama herkesin içinde mevcut. Çiçeğin, filin, yaprağın, kalemin. Öz, her yerde, herkeste var. Ona yaklaşmak nasıl oluyor, kaç kez deneyimledim bilmiyorum ama oluyor ve acayip bir his.

Yoga yapmaya başlayınca, ilk başlarda harika etkiler alınıyor bunu kabul ediyorum. Daha güzel bir uyku, daha çok hayat enerjisi, daha az sırt ağrısı, daha az stres. Ama aslında özünü tanımaya başlıyorsun, artık kaç sene geçtiyse üzerinden, buluşamadığın o özünle yakınlaşmaya, koklaşmaya, hesaplaşmaya başlıyorsun. Kendini tanıma, kendini bilme bence en güzel hediyelerden biri yaşamın kendisinden sonra. Öylesine olmasını istemezdim ben çünkü, öylesine gelip öylesine gitmek. Bilmek isterdim kendimi, en azından o şansı yakalamak istedim. Şansım benden yana oldu bu sebeple.

Kalıcı olan ne, geçici olan ne? Bir an için “amaan ölümlü dünya” demek, sonrasında yine aynı eylemleri, düşünce kalıplarını tekrarlamak, bu durumun içinden çıkamamak çok basit bir denklem. Maddiyat ile maneviyat arasındaki hassas dengeyi yakalamak, asıl denge, asıl yin&yang bizzat orada.

Özüne belki uzaktan, belki bazen aynı noktadan erişme şansı gerçekleşince, takılan maskeler, öğretilen kalıplar, önyargılar bir vazo gibi kırılıp dökülüyor sanki. Hayatın muhteşem ikilemini kabul etmekten başka bir şey yok fikrini ilk duyduğumda afallamıştım. Hastalık var, ölüm var, acı var. Bunları yokmuş gibi davranmak, uyumak, uyuşmak ve aynılarının tekrarından başka bir şey değil. Ama tüm bu değişen dış dünyamız, bedenimiz dışında değişmeyen ne var? Orayı bulunca, dışarısı da o kadar kabullenemez, inkar edilemez olmuyor. Özümüz değişmiyor, ne olursa olsun. Özümüzden farklı gibi olmayı zorlamak, kendimizi hırpalamak yerine, özümüzde kalmak sonsuz huzur. Çok severek yaptığım bir görselleme meditasyonunda olduğu gibi, sanki içimizde kocaman çiçeklerle dolu, yemyeşil bir bahçe var. Ve tam ortasında oturup, harika bir manzarayı seyre dalarken hissettiğin keyif, güvence ve huzur hissi gibi. O bahçe kendi içimizde bir nokta, ve her zaman oraya dönebiliriz, bu hissi özümüzde yakalayabiliriz. Belki… Zamanla…

Yeni yıla girmeden tekrar yazı yazarmıyım bilmem, bilemem. Bu yüzden yeni yılda kendinize ya da sevdiklerinize hediye almak istiyorsanız, ama aklınıza pek bir şey gelmiyorsa bir iki öneride bulunmak istiyorum.


Dört kitap önerim var:
1) Bhagavad- Gita, Maharishi Manesh Yogi/ Sistem Yayıncılık

2) Gündelik Hayatın Tao’su, Derek Lin/ Pegasus Yayınları

3) Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır, Ahmet Şerif İzgören/ Elma Yayınevi

4) Yol’un üç büyük özelliği, Je Tsongkhapa, Yorumlayan: Dalai Lama / Okyanus Yayınları



Bir adet muhteşem Ajanda önerim var: Herkes için her yerde Yoga Ajandası/ Sistem Yayıncılık, ajandanın tüm geliri Van depreminde zarar gören 100. Yıl Üniversitesi’ne bağışlanıyor. Ajandanın içinde beni de bulabilirsiniz.



Yılbaşı ağacınızı değişik şekilde süslemek veya ağzınızı tatlandırmak için ise sevgi dolu yılbaşı kurabiyelerini öneriyorum. Cookie Love sitesini inceleyebilir, cookieelove@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

Gönlünüzce bir yıl diliyorum, hayalleriniz gerçek olsun.



Sevgiler.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlk kez yoga dersine gideceklere tavsiyeler

108 sayısı...

Zora dayanmak